23 Ağustos 2010 Pazartesi

Beyinde Kısa Devre Var





Bokunu çıkardım di mi? Evet, cikardım.


Bu his öyle bir şey ki tarifi zor hem de çok zor ama benim için tarif etmekten çok duruma öfkemi kusmam yeterli olacaktır.
Bir cümlede söylemek gerekseydi o cümle şu olurdu: Amına koduğumun hayatı 23 saat mutlu da olsan illa 1 saat mutsuz ediyor ve işin güzel yanı nedensiz yere mutsuz etmesi ve bir de siktiğimin geçmişinin suçu bu. - Bu arada Nokta koymam için kelimeler yalvardi, iyi niyetlerini suistimal etmişim- , - Küfürleri görünce gözlerinizi kapatmayın, okuyamazsanız o zaman... (İğrenç espiri yapıp kimse gülmezken herkesin yerine gülen espiri sahibi kahkahası)

Günün 24 saat olduğunu bize yutturanlara burdan selam ediyorum. Gün 24 saat değildir bana göre. Mutlu ya da mutsuz olduğunuz güne göre değişir bu saat saçmalığı.
Mutlusunuzdur ve zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız ve bu çok iyi bir şeymiş gibi de söylersiniz çevrenize agzınızı ayırarak '' Zaman nasıl geçti anlamadım ya, süperdi!'' Ee geri, e salak zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsan neresi süper bunun?
Bir de mutsuz olduğunuz zaman vardır ve bu size hayatın en büyük kazığını yaşatmak için, zamanla işbirliğinin görünmeyen görüntüsüdür. Dakikaları sayarsınız, saniyeleri yaşarsınız ve ağlamaklı bir ifadeyle '' zaman geçmiyor amına koyim böyle işin'' dersiniz. Bu da saçmalıktır ama mutlu olduğunuz zamanKİ sıçmanızdan daha saçma değildir.
İnsan hep kendi ruh haline çevirir her şeyi.Şeytanı-dini, hayatı-ölümü, sıcağı-soğuğu. Bu bizim ne kadar iki yüzlü olduğumuzu da gösterir de görmeyiz hic birimiz.Bizler kusursuzuz ve kusursuzluğumuzun görüntüsü dışındaki görüntüler bizim kusursuz olmamızı çekemeyen kusurluların kıçından uydurduğu yalanlardir. Bu düsünceler beynimizin icindeki sözler olsa bile sorun biz de değildir. Bizi bu duruma kusurlular sokmustur ve psikologa gider terapi talep ederiz.Modern şeytan cikarmamizdir bu da bizim her neyse.
İlk kelimlerim his ve hislerimiz üzerineydi.Mutlu ya da mutsuz olduğumuzda zaman konusuna girdiysek eger öyle ya da böyle farketmez uzun bir gece olacaği kesindir.Bazıları bazı geceleri boş geçerler ama insan bu illaki yatakta yalnız kalınca bazı konularda yediği kazıkları hatırlar.Günü bir kızın koynunda ya da bir erkeğin kucağında geçirmenizin önemi yoktur. İnsan bu 24 saat içinde illaki yalnız kalır.Bu yalnız kalmalarımız ve yediğimiz kazıkları aynı yatağa soktuğumuz zaman savaş başlar.Bir yanımız düşünceleri kovma teleşındadır diğer yanımız düşünmekten alıkoyamaz kendini.Olan uykunuzun kıçının üstüne oturamamasıyla sona erer.Her sikilmesi, ilki kadar acıtır çünkü her geçen gün alet büyür.
Bu saatte arasam telefonu acip küfürlerimi dinleyecek kim var acaba rehberimde merak ediyorum.Küfür etme krizine karşı hazırlıklı olmak için rehberinizde bir kaç küfür torbası tutunuz her zaman tavsiyedir benden size.Çünkü bir insanın damardan aldığı 16 cm pardon gram kokain etkisi yapacağı günleri yaşama ihtimaliniz az değildir. Tatmadiysanız tadacaksınız.Bu arada hiç kokain kullanmadim, keş değilim yani, seviniz beni... (orosbu kahkahası)
Benim buraya küfür ederek boşalmam konusunda sevgideğer,saygıdeğer, aziz dostum gözlerini kapasın.
Siz okuyucular bir kez değil iki kez okuyun çünkü daha hayatın türlü kazıklarını yememişseniz ben sizin için altın yumurtlayamayan horozum. Tecrübe etmeyin, tecrübeli birinden yararlanın.Mesela benden.
Bol bol küfür ediniz.Günahı bana.Rahat olun.
Neyse orgazmın doruklarına cıktım artık, şimdi sigara yakma vakti benim için. Umarim yazı sizi de tahrik etmiştir ve en yakın tuvalete koşarsınız insaallahhhhhhh... Hıııı! Bu arada beni düsünmeyin, hayat ismi güzel.Hayatı düşünün. Sayısız tecavüzünüz ilk bozmasını yaşayın.Yoksa takma aletle yolda geliyor sizi düzmeye.
Uzun uzun saçmalayarak, kendimi rahatlatmak için sizlerin bu yazılanları off! cekerek, okumadan geçmenizi sagladığım için bağislayın.Okuyan olsundan çok halka acık bir yerde bagirmakti bu.
Hadi bana eyvallah!


Esas Oğlan

19 Ağustos 2010 Perşembe

Geçmiş Gelecekte Kal(acak)dı.



Dün, yıllardır görüşmediğim lisedeki arkadaşlarımla görüştüm.Tamamen tesadüfi bir karşılaşma oldu. Dünya küçük sözü mübarek bir ayda dogrulanmis oldu.Balık tutuyorlardi sahilde. Neyse oturduk yanlarına muhabbet filan ettik sonra diğer arkadaşları aradık onlarda bize katildi.Lisede hocaların nefretle baktiği grup 1 kişi hariç toplanmıştı.Özlemişim ortamı doğrusu.Geçmişe dönük muhabbetler filan derken 1 2 saat geçirmişiz beraber. En yakın zamanda alkollü bir ortamda birlikteliğimizi resmiyete kavuşturmayi kararlaştırdık.Telefon numaralarımızı güncelledik, adresleri tekrar teyit ettik. Lafta bırakmamış olduk.
Hepsi işini gücünü eline almış, vatani görevlerini yapmış hatta bir kaçı evlenmiş. ''Vay be'' dedim ''Boş yere yaşıyorum ben daha bir haltı yoluna koyamadim'' filan dedim. Bunu sesli söylemedim bu arada.Her neyse aramızdaki bağlantının, hayatın doğal akışı içinde kopmasından dolayı sitemkar kelimler döküldü dillerden, ne kadar bahanelere sığınsakta bu duruma düşmesinden durumun bizim sorumlu olduğumuzu hepimizin bildiğine eminim ama ortamda dillendirilmedi.
Bazı insanlar bu konuda gariptir. Ben bu garip sınıfın içindeyim. Çok arayip soran kısımda yer almam. Bu arkadaşlardan soğuduğumdan ya da unuttuğumdan değildir onları.O konuda ailem bile şikayetçi olmuştur benden.Ne derler gamsız ya da vefasız mı ? Bilemiyorum adını siz koyun ama geçmişimiz, bugünümüzde taşıdığımız bir şeyse hala, buna sahip çıkmak, dostlukları korumaya çalışmak önemli. Farklı hayatlar yaşadığımız için belkide daha sert kopmalar oldu ama yakınlık sıcaklık hala eskiye bayaği yakındı.Güzel olanda buydu sanırım. Neyse alkolizmin çatısı altında tekrar bir araya geleceğimizden her şey yolunda şu an için.
Arkadaşlarınızın halini hatırını sorun benim gibi olmayın diyorum size. Görüşmesenizde arada bir telefonla ya da mesajla hatirlayın en azından. Bunlari söylememe rağmen size, benim bu konuda ne kadar bu sözlerime sadık kalacağımı da göreceğiz mutlaka. El ne alaka bilmiyorum ama ''elimden geleni yapcam'' diyorum. klasik kıvırma sözüdür o. Saglicakla...

12 Ağustos 2010 Perşembe

Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan



Mübarek bir aydayız.Tabi müslüman alemi icin gecerli bu. Hoşgeldin 11 ayın sultanı...
Yaz aylarina denk gelmesi oruc tutanlar icin cok zor olduguna kimsenin süphesi yoktur mutlaka ama simdi söyle bir durum var.
Normalde içki, gece alemleri, kizlar ve daha yazamayacagim bir cok günah olarak kabul edilen seyleri yapan ve bundan büyük keyf alanlarin bu ay icinde ne yapacaklarini sasirmasi durumuda cok komik görünüyor disardan.
Ben ne kadar disaridayim o da tartisilir.
Bu dini konuyu daha fazla ince dokundurmalar ve espirilerle süsleyen bir yazi yazmak istemediğim icin burda noktalıyorum.
Umarim inanlar ettikleri dualarin karsılığını alirlar.
Sabir versin allah oruc tutanlara. Eyvallah!

8 Ağustos 2010 Pazar

Shrink



Shrink kelime anlamı olarak şudur ya da budur gibi bir giriş yapmak istemiyorum.Kimsenin bununla ilgileneceğinide zaten düsünmüyorum.O halde geçelim, uğraşmayalım.
Teknik konulardan çok mesaja ve temaya dokunmak istiyorum.Kevin Spacey filmi oldugu icin dikkatimi cekti öncelikle.Nedir, ne anlatir bu film ? diye bir göz attim ve konusu beni kendine cekti direkt.Buraya kadari alt yapiydi.Bundan sonrasinda filme dahil oldugumuz kısım.

Karakterler ilgi cekiciydi.Birbiriyle bağlantili insanların farklı hayatlarını ele alırken aynı zamanda birbirine ne kadar benzediklerini gözler önüne seriyor film.Hayatımızda da böyledir bu film.Los Angels ya da Paris ya da ücra bir kösedeki kasaba, herkesin hayati temelde birbirne benzer.Acı ağırlıklı hayatlarımız vardır farketmesekte.Kücük seyler mutlu olma peşine düserekte kendimizi kandiririz. Hatta bunun için bir kitap vardi di mi? (Üstün Dökmen- Küçük Şeyler- Her lisenin elinde görebiliriz bu kitabı zaten ne anlıyorlarsa.Her neyse) Filmde de aynen bu şekilde cereyan ediyor durum örgüsü.
Bu kadar iyi karakterleri yakalamis bir filmin finali anlamsız bir anlam yükleme cabasi icinde birakti beni.Özellikle bizim ülkemizde ''Mutlu Son'' ile bitmeli mantiğini görmemde beni bir o kadar kastı.Ne gereği vardi tüm karakterlerin boktan hayatının yoluna girdiğini göstermenize bize? diye sordum kendi kendime.Cevap alamadim tabi doğal olarak.Çünkü hayatta gerçekten her şey yoluna girmiyor.Filmlerde ya da okuduğumuz kitaplarda her şeyin yoluna girdiğini farkederek hayatımızı şekle sokucagımız düsünülüyorsa, kendi egolarını bizim üzerimizde tatmin ettiklerini söyleyebilirim size o yazar ya da senarist bozuntularının, en azından bir kısmının. Evet bu arada herkese sallamak gibi bir huyum var.Bunun beni yücelteceğini, dikkat cekmemi saglayacagını düsünüyorum. Simdi de akıl okuma işine girdim.Nasıl?

Ot ve diğer uyuşturucuları filmde sıklıkla görüyoruz ve insan düşünmeden edemiyor tabi. Bu kadar çok ot tüketilen bir film setinde bu son normalmidir yoksa anormalmidir? diye.Herkesin kafasi güzeldi sanırım. Film cekiyoruz aslında bu ot değil diyerekte ot içmeyi yasal bir hale sokan yönetmen var mıdır acaba? Kevin Spacey ve ot bu arada insani ot içmeye yöneltmiyorda değil dogrusu. Gayet başarılıydı oyunculuğu.Hakkını vermek istiyorum. Kevin Spacey de bunu bekliyordu demeyin!! duydum.

Filmle ilgili son kısmını mutlu son ile bittiğini söylediğim için artık izlemenize gerek kalmadi.Bunu yaptiğim içinde pişman değilim.Bazi yönetmenlerin sinemada yeni teknikler deneme ya da farklı bakış açılarını yakalamak adını filmin sonunda başlayıp celtikleri filmi bayılarak izliyorsunuz bir kısmınız ne olsa... Karakterleri merak edip, performans izleme düsünceniz varsa bu filmi beğeneceğinizi düsünüyorum.İzleyiniz yani tavsiye ederim.

Yine bir Spacey filmi izlemeyi dusunuyorum bugün ya da yarın.Beğenirsem yazar mıyım ? Bilmiyorum. Zaten merakla düsüncelerimi bekleyenlerinde oldugunu pek sanmıyorum.İlk defa bir film için yazdiğim yazıyıda okumadan geçen bir çok kişiden biri olacağınızıda düsünüyorum.Kötü biriyim ya da yanliş durumlarda kullandiğimiz ''senin için fesat'' sözüyle de noktaliyorum.Kendi kendime konusmam sona erdi.Bu kadar.

5 Ağustos 2010 Perşembe

Bu Gece En Hüzünlü Şiiri Yazabilirim / Pablo Neruda

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Şöyle diyebilirim: gece yıldızla dolu
Ve yıldızlar, masmavi titreşiyor uzakta
Şakıyarak dönüyor gökte gece rüzgarı.
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara.
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında
Sevdi beni o ben de bir ara onu sevdim
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim.
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi.
Ota düşen çiy gibi, düşmekle şiir cana
Ne gelir elden, sevgim onu tutamadıysa.
Gece yıldız içinde, o yoldaş değil bana
Hepsi bu. uzaklarda şarkı söylüyor biri.
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca
Gözlerim arar onu, yaklaştırmak ister gibi
Yüreğim arar onu, o yoldaş değil bana

Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim
Sesim arar rüzgarı ulaşmak için ona
Ellere yar olur. öpmemden önceki gibi.
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla
Artık sevmiyorum ya severim belki yine
Ne uzundur unutuş ah ne kısadır sevda
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca

Belki bana verdiği son acıdır bu acı
Belki son şiirdir bu yazdığım şiir ona

Çeviri: Sait Maden