27 Aralık 2010 Pazartesi

Gerekliliğin kıskancındaki gereklilik(lerin) ilgisi

El çekmek gerek dünyanın sahte işlerinden. Çekmek gerek ki verebilelim dünyaya, insanlara, hayata yararlanabilecekleri bir söz, bir yazı, bir fikir ya da bir ideoloji, felsefe... Zamanın içinde bulunduğu aldatmaca, yanılsamalarla birlikte o kadar tatlı görünür insana ve o kadar tutuşturur ki içinizi, bağlanmamak mümkün değildir. Bu da yetmezmiş gibi bir gün gelir merakınız ele geçirebilir sizi. Oysa merak yarardan çok zarar vermiştir insana her zaman. Merakınızın önüne geçmek başlarda çok zor olabilir, kendine zarar veren ya da kötü alışkanlıkları olan-tırnak yemek gibi- bir çocuğun eline çorap geçirilmesi gibi bir yol bulmalısınız, eliniz bir şeyler yapmalı, zihninizi bir şeyler bağlamalısınız. Zincire vurulmaya karşı olsanız bile bir defa için belki de zincire vurmalısınız elinizi, zihninizi, kendinizi..

Hiçbir şeyden karşılık beklememek gerek. Ne verdiğimiz emekten, alın terinden ne de kendimizce iyi niyetimizden. Gerek ki daha üretken olalım dünya için, insanlar için ve onlarda daha önyargısız olsunlar, daha içten olsunlar, daha sıcak, daha samimi bir dünya da ''karşılık'' baskısından ezilmemek adına..

Susmak, düşünmek, gitmek gere bazen. Çünkü istenilen budur sizden, ya da belki doğru olan budur.



(Belki çok anlamsız şeyler yazıyorum belki sizin umrunuzda değil bunlar ya da siz bunların kitabını yazmış, uzmanlaşmış olabilirsiniz ama benim yazmam gerekiyordu. Yazdım ve siz bilmem kaç milyonuncu kez okudunuz. Bir şey kaybetmediniz, önünüze bakmaya devam ediyorsunuz yine..)

15 Aralık 2010 Çarşamba

Sessiz Karşıtlık

Eylemin şiddeti, istenilenin alınmasıyla aynı paralel doğru üzerindedir.



9 Aralık 2010 Perşembe

Easy A (2010)


Yönetmen : Will Gluck
Senaryo : Bert V. Royal
Oyuncular: Amanda Bynes (Marianne) , Emma Stone (Olive Penderghast) , Cam Gigandet (Micah) , Stanley Tucci (Dill Penderghast) , Penn Badgley (Woodchuck Todd)
Tür : Komedi / Romantik
Öktem'in Puanı: 6.0

İnsanın belli zamanlarda bu tür rahat, yormayan daha doğrusu düşündürmeyen filmleri izlemesi gerekiyor, aynı zamanda ihtiyaç duyuyor. Bu tür filmler 2 saate yakın bir zaman size eğlenceli vakitler yaşatabiliyor, üzerinizdeki huzursuzluğu ya da olmayan moralinizi yerine getirebiliyor.Bu tarif etmeye çalıştığım ruh halindeyken izleme frsatı buldum filmi. Genel anlamda ne çok güldürdü ne de olmayan moralimi düzeltti diyebilirim. Ara ara sıcak bir havada 10 metrelik bir gölgeden geçmek gibiydi. Filmin sonunda anlam çıkarmanız ya da en güzel sahnesi şuydu buydu diyeceğinizi sanmıyorum. Bunu söylerken bu tür romantik/komedi filmleri düşkünlerini ayrı tutuyorum. Emma Stone'un güzelliği filmde kendini bayağı bir hissettiriyor.Sadece Emma Stone hatrına izleyen birçok kişi olduğunu düşünüyorum. Başka da bir şey bulacağınızı düşünmüyorum açıkcası. İzlemeye de bilirsiniz..

Filmin konusu üzerine, söylediği bir yalanla önüne geçemediği şeylerden çıkar elde eden bir kız üzerinde gelişen olaylar bütününe konusu diyebiliriz. Çıkar elde ederken, klasik vicdani bağlamalar var. Acıyan, üzülen ve türlü yalanlara ortak olan bir kız izliyoruz film boyunca ve bununla da kalmayıp 50 dolar, 100 dolar civari aldığı paralar var (Güle güle harcasın, parasında gözümüz yok) Son sahnelerinde o kadar bekletilen ve bir şey göremeyen seyircinin gözünü aşk ile doyurmaya çalışmaşlar. Bu da bizi tatmin etmiyor ne yazık ki. Kısıtlı vaktin varsa izlemenizi tavsiye etmiyorum, izleyecek bir şey bulamadığınız bir boş vaktinize denk gelir ve seyredersiniz umarım..


5 Aralık 2010 Pazar

Murphy Kanunları(Yasaları)

Murphy Yasaları

Başımıza gelen aksilikler diye adlandırdığımız şeyler aslında sadece bizim başımıza gelen şeyler olmadığını anlamamızı sağlıyor murphy yasaları. Atm'de sıra beklerken tam bize gelince para gitmesi gibi.. neyse ki bu aksilikleri tek tek saymayacağım. Okuduğumuzda kanunları oluşturan maddeleri kabulleniyoruz.Çünkü bizler ters giden ya da gitmeye meyilli şeyleri açıklama da her zaman güçlük çekmişizdir,bu açıklayamadığımız şeyleri açıklamamıza yarayacak olan bu ''murhpy yasaları/kanunları'' bizim bir soluk almamıza yardımcı olmasındandır, sorgulayamayışımız. Kimimiz de sorgular. Bir açık arar.Sanki bulduğu açık yasaları ya da başa gelen aksilikleri yok sayacakmış gibi. Bulabilir belki, onun da ihtimali vardır fakat ben bir çoğunu kabullendim daha önceden.Yasalarda yazan aksiliklerden bazıları başıma gelince gülümsemekle yetinir oldum. Şimdi bunlar nelermiş bakalım.Derledim, topladım sizler için.



Murphy Hakkında

1918 doğumlu ABD Hava Kuvvetlerinde 1949'da roketler üzerine deney yapan mühendislerden biridir. İnsan üzerine ivmelenmenin etkilerini incelemişti (usaf proje mx981). Deneylerden birisinde bir pilot üzerine 16 değişik noktaya akselometre takılması gerekiyordu. Sensör bir yapıştırıcı ile ancak iki türlü takılabiliyordu ve birisi 16 sensörün tamamını da yanlış takmayı becerdi. Bunun üzerine Murphy, daha sonra kanun olarak nitelendirilecek ilk söylemlerini bir basın toplantısında açıkladı. Birkaç ay içinde "Murphy Kanunları" mühendislik sahasında çalışanlar arasında yayıldı ve 1958'de de nihayet webster'in sözlüğüne girdi.1990 yılında hayata veda etti.


Murphy Kanunları'nın temeli şu söze dayanır:

"Eğer bir işi halletmek için birden fazla olasılık varsa ve bu olasılıklardan biri istenmeyen sonuçlar veya felaket doğuracaksa; kesinlikle bu olasılık gerçekleşecektir."
Aslen Finagle Kanunu olarak geçen ve daha yaygın olarak bilinen bir söz ise şöyledir:
"Ters gidebilecek her şey, ters gidecektir."

Bu parola modern teknikte analitik ölçüt olarak hataları önleme stratejisi olarak kullanılır ve görünen en esprili ama aslında ciddi bir temel üzerine oturtulmuş kanundur.

Murphy Kanunları'na ters düşen karmaşık sistemlerden olan kültürler için ortaya konan kanun şöyledir: Belirli bir gelişme herhangi bir yerde ortaya çıkmadıysa, zaten bu durumda mümkün değilmiş demektir.

Olasılık "gerçek sonuçların olası sonuçlara oranı" şeklinde tanımlanır. Bir olay süreç içerisinde gerçekleşmezse, olasılığı 0'dır, yani imkânsızdır. Murphy Kanunları ise olaya tersinden yaklaşır: Bir olay mümkünse, gerçekleşir. Murphy Kanunları temelini sibernetik ve sistem kuramındaki fen bilimsel-matematiksel bir kanundan alır. Bu da demektir ki; bir olayda az organizasyon ve daha çok kaos olasılık olarak sıkı organizasyona ya da daha çok düzene göre ezici bir üstünlük kazanır. Daha basit bir cümleyle söylemek gerekirse; kaos, düzenden daha olasıdır.

Kaptan Murphy 1949'da; insan bedeninin en fazla ne kadar ivmeye dayanabileceğini bulmasını sağlaması gereken, U.S. Air Force'un roket nakliye programı için mühendis olarak test alanında bulunuyordu. Çok pahalı olan bu deney sırasında denek üzerine 16 adet ölçüm cihazı bağlandı. Birisinin tüm cihazları yanlış bir yöntemle bağlaması, deneyin başarısız olmasına yol açtı. Bu deneyim Murphy'nin temel kanununu oluşturmasını sağladı.
Murphy Kanunları'nın tersi Yhprum Kanunu olarak tanımlanır.



MURPHY KANUNLARI

Tabiat ana daima hatanın yanındadır.

Çözülen her problem yeni problemler yaratır.

Aptalların dahi yapamayacağı şey yoktur, çünkü onlar da kendi çapında birer dahidir.

Smith-Wesson kare as'tan daima iyidir.

Tek boynuzlu gergedanla birde bir oynanmaz.

Düşürdüğün ekmeğin yağlı yüzünün halıya gelme olasılığı, halının yeniliğiyle doğru orantılıdır.

Asla Mrs. Murphy ile ilişki kurma.

Tünelin ucunda görülen ışık üzerinize gelen trenin farı olabilir.

Otomobil tamir ederken düşürdüğünüz alet, daima aracın en ulaşılmaz yerine kaçar.

Bozuk bir alet tamire geldiğinde çalışır.

Kendinden daha çılgın biri ile asla yatma.

Emin değilsen mırıldan, başın dertte ise birine yık.

Kendinden emin olmadığın zaman ikna edici konuş.

Endişelenme, kısırlık kalıtımsal değildir, çocuğuna geçmez.

Bir şeyin yanlış gitme olasılığı varsa, yanlış gider.

1500 liralık ampul daha önce patlayarak 10 liralık sigortayı kurtarır.

Kestirme, iki nokta arasındaki en uzun yoldur.

Her şey yolunda gidiyor gibi görünüyorsa, senin dünyadan haberin yok.

Dostlar gelip gider, düşmanlar birikir.

....Murphy'nin altın kaidesi : Altını olan kuralı belirler.

Hayattaki en güzel şeyler : Ya kanun dışı, ya ahlak dışı ya da şişmanlatıcıdır.

Kaz ise kazıkla.

Enayilerin parasını yanına bırakmak ahlaka aykırıdır.

Elindeki kuşa, başının üzerindekinden daha çok güven.

Güzellik derinin altına kadar işler, çirkinlik ise kemiğe dayanır.

Hiyerarşide kişiler yeteneksizlikleri ölçüsünde yükselir ve orada kalırlar.

Daima yarışta hızlı ve savaşta kuvvetli olan kazanmaz, ama sen yine onların tarafını tut.

Bir işi tam yapmak için vakit bulunmaz, ama düzeltmek için daima zaman bırakırlar.

Çok üstüne düşme, bozarsın.

Pipo akıllıya düşünme şansı verir, aptala eğlencelik olur.

Öyle bir sistem getir ki, bir budala bile kullansın. O zaman da onu sadece bir budala kullanır.

Herkesin zengin olmak için yürümeyen bir planı vardır.

Hiçbir iyilik cezasız kalmaz.

Borç alabilmek için önce ona ihtiyacının olmadığını kanıtlaman gerekir.

Tamire kalktın mı bil ki, daha çok zaman ve daha pahalıya çıkar.

Her şeyin %90'ı posadır.

Üniversite hocaları başkalarının sorunlarına en liberal, üniversitenin sorunlarına ise en muhazafakar çözümleri getiren kişilerdir.

Yasama organı çalışma halindeyken, insanların hayatı gibi, mülkiyet hakkı ve özgürlükler de tehlike altındadır.

İnsanlar gerçekleri arar, fakat hep kendi görüşleri doğrultusunda ilerler.

Atı suya götürmek iş değildir. Marifet atı suda sırtüstü yüzmeye razı etmektir.

Aynı taksiyi birden fazla gazete muhabiri paylaştığı zaman, taksi ücretini önde oturan öder.

Aynı taksiyi kaç muhabir paylaşırsa paylaşsın ve taksi ücretini kim öderse ödesin, bütün muhabirler taksi ücretini masraf listelerine yazarlar.

Bir siyasi partinin kuruluşu, bir siyasi hareketin sona ermesi demektir.

Yeni kanunlar, yeni kanun boşlukları doğurur.
İnsanlar diledikleri gibi davranabilecekleri özgür bir ortama kavuşunca, birbirlerini taklit ederler.

Popüler olan kişi, sevilmemeye mahkumdur.

Çok denenmiş yollar, hiçbir yere çıkmaz.

Direnen, yücelir.

Aşırılar buluşur.

Yeni kravat, çorba çeker.

Dükkanda ayağa uyan ayakkabı, en çirkin olan ayakkabıdır.

Vitrinde gördüğün hiçbir mal, sizin alabileceğiniz kadar ucuz değildir.

Seyahate çıkarken, ihtiyacınız olan elbiselerin yarısını ve ihtiyacınız olan paranın iki mislini yanınıza alınız.

Radyoyu ne zaman açarsanız açın, en sevdiğiniz şarkının son melodilerini duyarsınız.

Tereyağının sertliği ile üzerine sürülecek ekmeğin yumuşaklığı doğru orantılıdır.

Vücut banyoya girmeden, telefon çalmaz.

Yanlış numara hiç meşgul çalmaz.

Yeni alet almadan, kaybettiğiniz eski aleti bulmanız mümkün değildir.

Dakikanın uzunluğu, umumi hela kapısının hangi tarafında olduğunuza bağlıdır.




Murphy'nin İş Yasaları

Ne anlama geldiği belli olmayan her şeyi 'miscellaneous' klasörü altında toplayın.

Bir toplantının bitiş saatini ve bir kokteylin başlama saatini asla geciktirmeyin.

Hata yapmak kula mahsustur, bağışlamak Allah'a mahsustur yönetim kuruluna değil.

Bir şeyi ilk seferde doğru yapmaya asla zaman yetmez. Ama baştan yapmak için hep yeterince zaman vardır.

İşinizde iyiyseniz bütün işler başınıza kalır. İşinizde çok iyiyseniz nasılsa altından kalkarsınız.

İşyerinde bir insanın otoritesi, gömlek cebinde taşıdığı kalem sayısıyla ters orantılıdır.

İşi nasıl halledeceğinizi bilemiyorsanız, hızlı hızlı yürüyün ve endişeli görünün.

Cuma günleri bir şirkette hasta adam bulamazsınız.

Şirkette birinin ünvanı ne kadar uzunsa yaptığı iş o kadar önemsizdir.

Şirkette bozulan bir makine, tamirci kapıdan içeri girdiği sırada aniden çalışıverir.

İş bir kere çorba olmuşsa, düzeltmek için yapacağınız her şey durumu daha da berbat eder.

Başarı sadece şans meselesidir. İnanmazsanız çuvallamış birilerine sorun.


Murphy'nin Savaş Yasaları

"Ters gidebilecek bir şey mutlaka ters gidecektir. Hatta bu tersliğin en az mümkün göründüğü anda bile". Mühendisler bu sözü çok severler ve Murphy yasası olarak isimlendirirler. Oysa askerlerin "Murphy bir iyimserdir" diyen O'neil yasasını benimsemek için geçerli sebepleri vardır. Savaşma, doğası gereği karmaşık ve sonu belirsiz bir görevdir. Savaş ve bitip tükenmeyen savaş öncesi hazırlıklar önceden kestirilemeyen bir çok sorunla doludur. Bu sorunlar, mücadelenin başlangıç safhasında, yani kullanılan silahlar, taktikler, doktrinler ve orduların kalitesi arasındaki farklar ortaya çıktığında daha belirgin hale gelirler. Savaş her iki taraftan da insan öğütmeye başlayınca herşey daha iyi anlaşılır. Artık daha hassas planlar yapılabilir. Bütün bunlar olup bitmeden önce, önemli faktörler bir türlü doğru olarak tespit edilemez.

Murphy yasasının en çok kurbanı olan piyadeler, ortak gözlemlerini "Murphy savaş yasaları" olarak bir liste haline getirmişlerdir. Farklı piyade birliklerinde, ayrıca yabancı birkaç orduda da bu listeyi değişik şekillerde gördüm. Kötü haber tez ulaşırmış. Aşağıdaki liste bunların bir derlemesidir. Listedekiler, kara muharebesinin ilginç taraflarını sergilemektedir.

Siz süpermen değilsiniz.

Geritepmesiz tüfekler geri teperler.

Baskı ateşi baskı altına almaz.

Aptalca görünen bir şey işe yarıyorsa o şey aptalca değildir

Göze çarpan (belirgin) bir görünümde olma, hasmının ateşine maruz kalırsın.

Gereksiz yere silahını çekip ateş etme, çevrendekileri sinirlendirirsin.

Şayet emin değilsen silahını dolu kabul et, muhtemel her hedefi ateş altına al.

Avcı boy çukurunu asla senden daha cesur biri ile paylaşma

Asla unutma ki silahın en düşük fiyat veren firma tarafından yapılmıştır.

Eğer hücumun iyi gidiyorsa, pusuya düşmüşsündür.

Nereye döşediğini hatırlamıyorsan, mayının seni hedef alıyor demektir.

Bütün beş saniyelik el bombası fünyeleri üç saniyeliktir.

Önemsiz görünmeye çalış. Düşmanın cephanesi azalmış olabilir. (hedef olarak seni seçmesin)

Mevziden daha ileride isen, dost topçunun daha yakına ateş edeceğini unutma.

Önemsemediğin düşman şaşırtma harekatı esas taarruzdur.

Kolay yol her zaman mayınlanmıştır.

Önemli olan şeyler daima basittir.

Basit olan şeyler her zaman zordur.

Bir bölgeyi güvenlik altına aldıysan, bunu düşmana söylemeyi unutma.

Üstüne gelen ateşin geçiş önceliği vardır.

Muharebeye hazır hiçbir birliğin denetlemeden geçtiği görülmemiştir.

Denetlemeye hazır hiçbir birliğin muharebeden başarı ile çıktığı görülmemiştir.

Takım çalışması esastır. Bu, düşmanın üzerine ateş edeceği diğer kimselerin (hedeflerin) varlığını sağlar.

Eğer düşman menzil içinde ise sende öylesindir.

Dost ateşi, dostun ateşi değildir. (seni de vurabilir)

Yapabildiğin her şey vurulmana yol açabilir. Hiçbir şey yapmaman dahil.

Düşmanın içeriye giremeyeceği kadar mevziini mukavim (güçlü) yaparsan, sende içinden çıkamayabilirsin.

İzli mermilerin izi iki yönlüdür, senin de yerini belli ederler.

Üstüne gelen düşman ateşinden daha isabetli olan tek şey, üstüne doğru gelen dost ateşidir.

Bir şeye aşırı ve çaresiz bir şekilde ihtiyacın olduğu anda, telsizler çalışmayacaktır.

İki taraf da kaybetmeye başladığına inandığı anda, ikisi de haklıdır.

Profesyonellerin ne yapacağını kestirebilirsiniz, ama dünya amatörlerle doludur.

Her hava koşulunun yakın desteği kötü havada işlemez.

Bir elbombasının tesirli yarıçapı, her zaman senin sıçrayabileceğin mesafeden bir ayak boyu daha fazladır.

Gerçekten kontrol altında tutulan tek arazi, üzerinde ayakta durduğun toprak parçasıdır.

Süngü kanunu der ki, mermisi olan kazanır.

Arka kademedekiler yani muharip olmayan birlikler her yerdedirler.

En yeni tank tahrip silahı bir diğer tanktır. Bu nedenle tanklar hep birbirleri ile savaşır ve piyadeye yardım edecek vakit bulamazlar. Asıl amaçları bu olduğu halde.

Hassas bombardıman normalde artı/eksi bir mil içinde isabetli olur.

B52 ve C130 uçakları ile yapılan misket bombardımanı çok isabetlidir. Bombalar her zaman yeri bulur.

Murphy bir 11b idi. (11b Amerikan Kara Kuvvetleri'nde piyade avcı eri için kullanılan kod no'sudur.)

Kusursuz planlar kusursuz değildir.

Kolay yol genellikle ölümünüze yol açar.

Üniforması daha gösterişli olan taraf kaybeder.

Zırhlı araçlar mermileri üzerine toplayan mıknatıslar ve dikkat çeken hareket halindeki avcı boy çukurlarıdır.

Eğer düşman dışında her şey azalıyorsa, savaştasınız demektir.

Muharebenin ilk bir kaç saniyesi içinde hiç bir planın geçerliliği kalmaz.

Cephane pahalı, hayatınsa ucuzdur.

Muharebede malzeme harcamak mezar kayıt formu doldurmaktan daha kolaydır.

Eğer düşmanı göremiyorsan, o seni hala görüyor olabilir.

Son koruma ateşi, koruma sağlamaz.

Savaşmadan kazanabilirsin, fakat bu çok daha zor olur. Üstelik düşman işbirliği yapmayabilir.


Murphy Aşk Yasaları

Bütün iyiler biriyle çıkar.

Eğer o kişi biriyle çıkmıyosa bir neden vardir.


Kaynak olarak Vikipedia - girgin.org'dan yararlanılmıştır.

Bikinisi ne kadar guzel ve iyiyse senden o kadar uzaktir.

Beyin x Guzellik = Elde etme orani her zaman sabittir.

Birinin seni sevme orani, senin onu sevme oraninin tamamen tersidir.

Para aski satin alamaz ama seni çok iyi bir pozisyona getirir

Her hareket dusundugunuzun tersi bi reaksiyon gosterir.

Yakışıklı erkekler (guzel kizlar) isi en son bitirirler

Eger gercek olabilecek kadar mumkun gozukuyosa, mumkun degildir.

Senin ona yaklastigin an onun baska birini buldugu andir.

Asansörde sevişirsen mutlaka yakalanırsın.

Mutlaka yakışıklı erkekler çirkin kızlarla , güzel kızlar da çirkin erkeklerle çıkıyordur.

Eğer biri senden uzak duruyorsa bi sebebi vardır.


Kaynak Vikipedia - girgin.org'dan yararlanılmıştır.

22 Kasım 2010 Pazartesi

Kelimelerin Mesaisi

Durmasın dünya dönsün, paralasın kendini. Böyle bir giriş cümlesinin ağırlığını taşıyamayan bir yazar sesleniyor şu an size. Aklım karışık, birden fazla şey düşünüyorum ve bu da beni sizlerden uzak tutuyor, yazamıyorum.Esasında ilk başta bilinçli olarak, yazmayarak tatil yapayım dedim,işini yazmak olarak seçmiş birinin, yazmayarak kendine tatil vermesinin garipliğini hala sorguluyorum ben kendi içimde. Her neyse, yazma konusunda kendimi sıkıntıya sokacağımı bilmem mümkün değildi elbette, her neyse şimdi her şey yolunda. Umarım yani.

Bahsedebileceğim birkaç soyut ya da somut konu olmasına karşın hiçbir şeyden bahsetmemekten bahsedeceğim sizlere.
....
....
....

Hiçbir şeyden bahsetmemekten bahsettim.

Şimdi hiçbir şeyden bahsetmemenin bahsinin bahsini açayım diyorum ancak konunun boyunun beni aşacağından şüphe duyuyorum. Bu yüzden onu da açmaktan an itibariyle vazgeçmiş bulunmaktayım.
Açıkca bahsedebileceğim herhangi bir şey olmamasına rağmen saçmalayarak, kelimeleri fazla mesaiye tutmak böyle bir şey, daha önce de buna benzer şeyler yaptığım için bunu tekrar yapabileceğimi düşündüm. Yaptım da şimdi. Diğerleri olarak gördüğün, kendii dışındaki insanların bir çoğundan daha zeki olduğunu düşünürsen, olacağı bu olur.Sürekli saçmalayarak, kendini komik düşürmeyle birlikte durumu, anı, konuyu, her ne haltsa onu kurtarabilme anıdır bu. Kurtarmam gereken bir an yoktu şu an biliyorum, öyle olduğunu düşünerek kendimi bir amaç uğruna komik duruma düşürmek daha berrak görünüyor kahverengi gözlerimde. Bilmem kaçıncı kez her neyse diyorum ve nokta koyabileceğim uygun son için son cümleleri arıyorum.

Kendimi düzene sokmaya başladım.Yakında bu yazma konusunda da kendime çeki düzen vereceğimi düşünüyorum. O zamana kadar Hoşça kalın...

Beni özlediğinizi biliyorum :)

15 Kasım 2010 Pazartesi

Dünya Üzerinde Yine Bir Bayram Bulutu, Gülümseyen..

Her şeye rağmen yaşıyoruz...
Ve sanıldığı kadar kolay değil ölmek.
Bayramınızı yaşayın, sorgulamadan kendinizi ve kimseyi
Bayramlaşın yargılamadan yeniyi, eskiyi
Bayram sonrası kaldığınız yerden devam edene kadar, mola..

İyi Bayramlar Türkiye'm...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Yazmak, Düşünmek, Düşlemek Seni

Bir gece vakti, bir rüya düşünüyorum
Rüyanın baskın karakteri sen, ezik karakteri sensiz ben.
Yoruyor düşünce adı altında, olmasını istediğim duam beni,
Uyuyakalıyorum.
Tahmin ettiğin gibi oluyor her şey,
Benim ise dua ettiğim,
Rüyama giriyorsun..
....
....

''Bu benim rüyam'' diyorum rüyamda.
İstediğim şekle sokmaya çalışıyorum rüyamı, inception'ı selamlıyorum sanki.
Film galası sonrası mikrofonların sinema eleştirmenlerine uzatıldığı gibi, rüya sonraları elimin kalbime gideceğini düşünüyorum.
Delicesine çarpan kalbimin, bayram sabahını bekleyen çocuklar gibi heyecanına tanığım.
Düşlediğim, düşlere kavuşmanın verdiği huzuru da yakından tanır, severim.
Düşlediğim düşlerin, sonrasında düş olarak kaldığını görmenin hüznünün de ayrı bir yeri vardır ben de.
Yine bir düş hayal ediyorum umman olmuş, tane tane sen dolu.
Of çekiyorum, daralıyorum.
Susturuyorum düşlemeyi adet edinen düşlerimi.
....
....
Edebi değer kaygısı gözetmeksizin yazabilmek bunları,
Okunmayıp, hak edebileceği bir değer varsa eğer, hak edemeyeceğini bilmek,
Dünyanın geçiciliğinin yanında ya da
Sensizliğin önce bana, sonra benimle birlikte zincirleme etkide bulunduğu dünya sakinlerine,
Yansıması...
Yazmak, düşünmek, düşlemek seni, sensizliğe rağmen...

B. Öktem

30 Ekim 2010 Cumartesi

''Ayrılık'' Komedyası


Kızların erkeklerden ayrılma esnasında söylediği ya da söylemeye çalıştığı şeyleri, klişe bazı cümlelerle birlikte geçiştirmesinden bahsedeceğim sizlere.

1 numaralı klişe: ''sen daha iyilerine layıksın''
2 numaralı klişe: ''sorun sen de değil ben de''
3 numaralı klişe: ''bilemiyorum kafam çok karışık'', ''düşünmek için zaman lazım bana''
4 numaralı klişe: ''benim yüzümden mutsuz olmanı istemiyorum, seni üzmek istemiyorum''
5 numaralı klişe: ''biz farklıyız artık, değiştik.''
6 numaralı klişe: ''heyecanını,inancını kaybettin sen ve beni artık eskisi gibi sevmiyorsun''
7 numaralı klişe: ''özgür olmak istiyorum''
8 numaralı klişe: ''seni seviyorum ama tutkumu kaybettim-seni görünce heyecanlanmıyorum artık''

Bu üstteki klasikleşmiş ayrılık nedenleridir söylenen. Birçok kişinin başından geçmiştir, ben de dahilim bu birçok kişinin içine. Tabii ne olduğunuzu şaşırırsınız bu nedenler önünüze konduğunda.Bunlar ayrılık için neden mi dersiniz kendi kendinize ancak evet, nedendir, kızlar için.

Söylenmesi gereken nedenler aşağıdakiler gibi olmalı aslında.

1 numara '' Seni sevmiyorum, istemiyorum artık''
2 numara '' Mutlu edemiyorsun beni, ben, beni mutlu edecek erkek/kız istiyorum artık''
3 numara ''yeni bir okulum/yeni bir işim var, artık senin triplerini çekemem"
4 numara ''başka birine aşığım, senden daha zengin, daha yakışıklı''
5 numara ''Ailem seni istemiyor, onlar daha değerli olduğu için onları seçiyorum''
6 numara ''zevk veremiyorsun artık bana, cinsel uyumsuzluğumuz var''

Bu üstteki nedenleri duymak daha az acı verir doğrusu. En azından bunlar nedendir.Gerçek nedenlerdir. Buna benzer birçok neden daha eklenebilir.İlk akla gelenler bunlar.
Klişeler kalıtsal değildir.Annelerinden geçmemiştir.Zamane gençliğinin soluduğu hava zehirli.Bu zehir genellikle kızları etkiliyor nedense.Ben bir erkek olarak bir kızdan ayrılırken(ki çok yapıyorum artık, bağımlısı oldum) ''artık istemiyorum seni, sıkıldım senden'' gibi net şeyleri yüzüne söylüyorum.Tamam ben bundan zevk duyuyor olabilirim ama kızın kafasında sor işareti de oluşturmuyorum.İnanıyor, çünkü doğru. 1 numaraya yazdığım klişe mesela, ''sen benden daha iyilere layıksın'' diyen bir kıza ya da erkeğe verilmesi gereken cevap '' evet, öyle'' olmalı. Sudan nedenlerle sizden ayrılmayı seçmiş birine söyleyeceğiniz son söz ''bir siktir git ya!'' olmalı. Sebep aramaktan vazgeçin, gerçek neyse söyleyip, ayrılınız.

Bir de ne olursa olsun uyanık olun.Bu nedenler söylenmeden önce sevgiliniz bu nedenleri söyleyeceğini belli ediyordur.Aşıksınız gözünüz kör, tamam ama yediğiniz kazık sonrası açılmasın o kör gözleriniz, öncesinde fark edin ve uğraştırmayın karşınızdakini.Yol verin gitsin.
Bu arada ben de zamanında kördüm. Tecrübe ettim, çok şeyi.Sözlerime kulak veriniz.


Bir ilişkiye başlarken yaşanılan, katlanılan zorluklara bakarsınız ve bir de ayrılırken ki can çekişmelere ve ''dünya gerçekten kutuplardan basık, ekvatordan şişkin'' dersiniz. Bu hayat böyle yuvarlak işte.
İşlerin kolayına kaçmamak gerek.Dürüst olmak gerek. Bazı konularda rahatsızlık duyana kadar o konunun oraya nasıl geldiğini kendinize sormanız gerek. Müsade ettiğinizi görmeniz gerek. Bir anda değişmez hiçbir şey bu dünyada. Gün gün gelir.



x:ben bu ilişkiye son vermek istiyorum artık...
y:hımmm. hayatım neden yani. istersen ara verelim. ya da istersen ben seni beklerim.
x:olmaz... ben bitsin istiyorum
y:peki neden aşkım?
x:bitmeli...
y:ne nedeni yok mu?
x:ya anlatamam.
y:anlat bi'tanem ya neden?
x:peki duymak istediğinden emin misin?
y:eee ee evet
x:ailem
y:nolmuş ailene aşkım??
x:öğrendiler
y:ee nolacak ki eninde sonunda öğrenmeyecekler miydi zaten sevgilim?
x:iyi de seni istemiyorlar
y:ne nası yani
x:olmaz bu iş diyorlar
y:aşkım bi yolu yok mu bunun
x:yok ben ailemi silemem,onlar benim için çok önemli
y:hadi ya "x" ciddimisin?
x:evet
y:hmmmmmmmmmm

Göt olma sesiyle birlikte oyun sonra erer, perde kapanır.

En iyisi sevgili olmamak kimseyle, sevişmek geceler boyu.
Ne olsa hepimiz cehennemde aynı kazanda yanacağız. Göstermelik düzgün hayat yaşamalarınız ancak beni, diğerini ötekini inandırır.Esas inanması gerekeni değil.Koy verin gitsin.

29 Ekim 2010 Cuma

Delyno ft. Looloo - Private love



waiting for somebody
often means love
senses going crazy
never too wrong
let me taste again
private love
let me give my love to you

hey eh y ey
anyway
everyday
you

hey eh y ey
anyway
everyday

gimme private love

i miss you
so deeply in love
just thinkïng of you
my body freaks out

24 Ekim 2010 Pazar

Tanımlanamayan Bücür Okan Bayülgen


Televizyonu her açtığımda kendisinin programını görmekten yorulduğum için bir şeyler yazmak istedim hakkında.Yazmazsam eğer televizyon ile kavga etmek zorunda kalacağım.Ve kum torbasından daha katı bir cisim televizyon..
Beğeniliyor şüphesiz ki reyting derdinde olan kanallarımızın birinde haftanın bilmem kaç günü kendine yer bulabiliyor.Benim Okan Bayülgen'i beğenmemem kimsenin umurunda değil, öyle de olmalı.Bir kişinin düşüncesi birden fazla kişinin düşüncesini susturmaması gerek ama madem televizyon diye bir şey var o halde o bir kişi içinde programların olması gerekiyor. Konu Okan Bayülgen'den çok Okan Bayülgen'e iş verenlere sallamama kayacak gibi.Kontrollü şekilde ikisinede sallamak istiyorum.
Okan Bayülgen'in hatası, bu kadar çok ekranda yüzünün görülmesi olmuş.Zeki olduğuyla övünen ya da övülen bir kişi, buna müdahale etmeliydi.''Eşeğin amına su kaçırmak'' deyiminin kullanıldığı bir ülke burası, amacı ne olabilir yani? Her gün Okan Bayülgen'i görmekten memnun olan bir ülke olmasını mı bekliyor? Kendisine benim gibi sallayan birçok kişininde olmasını hazmetmesi gerekiyor.Kendisine sözlüklerde sallayan insanları programında eleştirebilen birisi veya eleştirilmemek için sözlüklerde kendisinin adamları mevcut olan birisi, benim burada kendisini eleştiriyor olmam, bu blogun izleyicisin çok olduğu vakitlerde kendisinin canını çok sıkacaktı şüphesiz.
Yakışıklı olsa haftanın 3 -4 günü ekranlarda bulunsa yine itici olurdu ki yakışıklı değil itici*iki=Okan Bayülgen

Kendisine bu kadar imkan sunan kanalın yayından sorumlu sevgili müdürleri, bu ülkenin eğlenceden başka gerekleri olduğunu da hatırlayınız! Ülkenin cehaleti sizlerin daha zengin olmasını sağladığını bilen birileri var bu ülkede.Sabahtan akşam vakitlerine kadar kadın programları yayınladığınız yetmiyormuş gibi, bir de haftanın 3-4 günü gece saatleri aynı yüzü, iğrenç konuklarıyla görmekten sıkıldık(en azından böyle sıkılan bir kesim var) Sıkılan kesimi de hatırlayınız! Onlar içinde programlara yer veriniz pek değerli kanalınızda...

Daha fazla yazmayacağım, çünkü vaktimi onlara sallayarak geçirmem, onları izlememle eşdeğer.Güldük(salladık) eğlendik(keyifliydi sallamak) bitti(nokta).

Bu arada kendisini Kral olarak görmesi de Zekiliğini cilalıyor, kendisinden ancak ''Disko Kralı'' olurdu zaten.

Düş Sokağı Sakinleri-Seni Tanımayan Yok Bu Şehirde

Acı yüklemek geceye ve bir kalp sızısı için... Bu saatte..




Seni tanımayan yok bu şehirde
Salaş meyhanedeki Yorgo
Kır kahvesindeki Süleyman abi
Batakanedeki Mine

Son ada vapurunun demir parmaklıkları
Emirgandaki tahta masa
Bakırköydeki seyyar satıcı
Yeşilköydeki dondurmacı

Seni tanımayan yok bu şehirde
Yeter çek git güneşimden
Ya da beni bana bırak ne olur
Hiçbir şey beklemem ayrılırken

Seni tanımayan yok bu şehirde
Dönüşünü bekler
Evimdeki yastığım, yorganım, duvarım, gitarım ben
Rüzgar bir hüznü oynatır yerinden

Ve sevgiyle ağlarım düne
Ve birikir içimde bir acı şehir ve sen
Aşkın içindeki çıplak ışıklardır
Geceler boyunca yanan

Geçmiş bir fırtına olur sürükler beni
Kahrolurum inan
Yeter çek git güneşimden
Ya da beni bana bırak ne olur
Hiçbir şey beklemem ayrılırken

22 Ekim 2010 Cuma

Bir Rüyasın Kalbime Akan

Bir rüya insanın hayatına ne kadar etki edebilir?
Yazamayan birisine yazması için ışık olur mu?
Özleyen birisine özlemini gidermesi ilaç olur mu?

Etkinin ayarı yoktur konu rüya ise eğer.. Kimi gördüğünüze bağlı olan etki ve siz.Çok değerli biriyse eğer, iyi ya da kötü bir kavga, bir savaş, bir çağ kapatır ya da açar rüya...
Özleminizi gidermeye ilaç olur, hem de çok iyi bir ilaç olur.Rüyalarda gerçekci olabiliyor.Yeter ki özlediğiniz kişi hayal olmasın...
Yazamayan birisine ışık olur, yolunu kaybetmiş birisine harita olur, kim olduğunu unutmuş birisine kim olduğunu hatırlatır.
Rüya, gerçekten sonra en özel gerçek, yakalasın sizi her gece ve sinsin kokusu sabah uyandığınızda kalbinize...

19 Ekim 2010 Salı

Empyrium - Lover's Grief


Aşığın Kederi
ah karanlık ay, parıldaman beni kendimden geçiriyor bu gece
beni uykudan mahrum bırakıyor, ışığının altındakileri merak etmeme neden oluyor
kalbimde çiçekler açıyor son ışınların görünene kadar
parla! uykuyu yok eden, kara bulutlar seni saklarken

bu sonsuz değil, biliyorum!
hiçbir aşk aşamadı zamanın duvarlarını!
hiçbir güzellik sonsuz değil, güzelliğin sonsuz değil!
ama, ah, kalbinin sonsuza dek benim olmasını öyle çok isterdim ki...

gözlerin bu acı dolu yalanlara dayanabilmem için okşuyor beni...
ay'ın ısrarı sormama neden oluyor...
neden yıldızlar arasında olamayalım?
sonsuza kadar parlayan yıldızlar arasında?
geceyle birleşen yıldızlar gibi?

ufukta kara fırtına bulutları tüm haşmetleriyle toplanıyorlar,
ne ay ne de yıldızlar ışıklarını saçabilecek bu gece...
ve yağmur yağıyor, damlalar ruhumdan süzülüyor,
vahşi, inleyen bulutlar beni ıstıraplarıyla sarmalarken

18 Ekim 2010 Pazartesi

Olmuyorsa Zorlamayacaksın-Can Yücel

Olsun istersin.
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.
Aşktır; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin.
Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş(?) ne de çözüm için bi şeyler yapma gayretinde.
İştir; sabahlarsın, "olsun" diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin.
Dosttur; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi "ona" ayırmaya çalışırsın.
Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın. Bakarsın ki her şey başladığın gibi!
Olmuyorsa, olmuyordur!

Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın.

Bir Can Baba şiiri

17 Ekim 2010 Pazar

Kalite Ve Müzik Arasındaki İnce Köprü


Bir müzik bazen, götürür bizi gidemediğimiz hayallere,
Bir şarkı bazen, cesaret verir rengi solmuş hislerimize,
Bir ses bazen dindirir bir anlık dünyadaki fırtınaları

Seçici olmalıyız, dinlemiş olmak için dinlemek müziği, okumuş olmak için kitap okumaya benzer. Kitap okuma süremizi uzatmamız nasıl gözümüze zarar verirse , kalitesiz müziği sürekli yahut gereğinden fazla dinlemekte beynimize o kadar zarar verir. Kulağımıza zarar verir demiyorum, dikkat ediniz! Müziğin beynimiz üzerindeki etkisinden bahsetmeyeceğim, çünkü bir uzmanlığım yok.Ben sadece düşüncelerimi söylüyorum.Ve düşüncem kalitesiz müzik dinleme süreniz ne kadar artarsa o kadar çok kulağınız et parçası olma yolunda ilerler. İki parçamız, görevleri farklı olsa da bedenimizin parçaları.Bunu böyle düşünmek gerek.Cinsel organımızla, gözümüz ya da burnumuz arasında da aynı farkı gözetmemek gerek.(Ciddiyim!)

Yazarken bir yandan düşünüyorum(evet, ikisini aynı anda yapabiliyorum) dinlediğim müziklerin çoğunluğu yabancı. Fransızca müzik dinliyorum mesela, ancak fransızca bilgim, Yeşilçam filmlerindeki turistlerin Türkçe konusmaşından öte de değil.(Bkz:Ben Seni var sevmek, çok çok.) Hadi almanca, ingilizce anlıyorum az çok, dinliyorum da fransızca anlamıyorum ama dinliyorum.
Peki neden ben sözlerini anlamadığım bir dilde müzik dinliyorum? Çünkü bir fikri ifade edebildiği için, çünkü alt yapısı daha kaliteli olduğu için, çünkü solistlerin sesleri daha hoş olduğu için bla bla bla... Sorar mıyım bilmiyorum ama bir süredir dikkat ederim herkes söyler ''Kulağıma hoş gelen her şeyi dinliyorum''. Ben de direkt şey düşünürüm, ''Tadı güzel olan her şeyi de yiyordur kesin bu''(Belaltı anlam yükleyebilirsiniz, çekinmeyin)
Peki, yabancı müzik diye her müziği dinliyor muyum? Hayır. Çünkü yabancıların da Ajdar'ı vardır belki.Bilmiyorum rastlamadım daha ama her neyse.Türk Müziğinin kalite ortalamasını yükselten isimler yok mu ? Var. Birden fazla hatta fakat gereksizler bulut olmuş...
Jennifer Lopez'in, Beyonce'un şarkıları filan emin olun, Demet Akalın'ın şarkılarından daha güzel sözlere sahip değil.(Gerçi biliyorsunuzdur, ne olsa tapıyorsunuz o tiplere) Onlar daha güzel, daha çekiciler, daha iyi pazarlanıyorlar falan. Ben Demet Akalın Fun'ı olmasam da yine de tercih ederim Demet Akalın'ı.Bunun müzikle ilgisi yok bu arada, sadece Beşiktaşlı diye.

Daha da uzatarak yazabilirim bu basit konuyu.
İstemiyorum, kalsın bu noktada.


Her müziği dinlemeyin, her şarkıyı ezberlemeyin.
Kahrolsun ismail yk (türünde mi tarzında mı desem, anlamlandıramıyorum bile )
Zeki Müren ölmedi, rakı masalarında yaşıyor...
Türkçe Müzik, özleniyorsun...Vuslata birkaç yüzyıl kala hem de..

15 Ekim 2010 Cuma

Cem Adrian & Pamela - Anladım


Cem Adrian & Pamela - Anladım Orijinal Video Klip (( Yüksek
Yükleyen forumpasha. - Video klipler, sanatçı röportajları, konserler ve çok daha fazlası.

Anladim, hersey bitiyor
Her seferinde yine ask kaybediyor bizi
Anladim, herkes gidiyor
Her seferinde yine cok acitiyor bizi
Gözlerine bir bak, nasilda parlak
Beni ugurlarken yine yüzüme böyle bak

Gözlerime bir bak, nasilda islak
Bana hoscakal derken, onlara iyi bak
Aglamadan, aglatmadan gitmelisin simdi burdan
Yagmurlardan rüzgarlardan hesap sor bu sokaklardan
Gitmelisin simdi...
Sevgilim, sevgilim

Anladim, hersey bitiyor
Her seferinde yine ask kaybediyor bizi
Anladim, herkes gidiyor
Her seferinde yine cok acitiyor bizi
Gözlerine bir bak, nasilda parlak
Beni ugurlarken yine yüzüme böyle bak

Ellerime bir bak nasilda ufak
Bana hoscakal derken onlara iyi bak
Aglamadan, aglatmadan gitmelisin simdi burdan
Yagmurlardan rüzgarlardan hesap sor bu sokaklardan

Aglamadan, aglatmadan gitmeliyim simdi burdan
Yagmurlardan rüzgarlardan hesap sor bu sokaklardan
Sevgilim...

(Çok güzel sözleri var di mi? Evet, öyle.)

14 Ekim 2010 Perşembe

Tutunmak

Yaşamak için tutunmak... bir şeylere
Neye olduğunun, önemsiz olduğu düşünce...
Kaç eliniz varsa o kadar elle tutunmak.

Çok küçüktüm ve o dönemlerde bile bir şeylere tutundum.Nasıl becerdim bilmiyorum, yapımda ''vardı'' belki.
Çocuktum, tutundum öykülere, düşlere...
Ergendim, tutundum bir yaman güzele.
Büyüdüm, yetişkin oldum, tutundum içimdeki hiçliğe...

Tanımlamak gerekseydi durumumu ''trajikomik'' derdim.Çünkü şu an tutunacak hiçbir şeyim yok.

Ve bu halim, kimsenin umrunda değil,en başta benim. Beni seven yakınlarımın üzüleceği bir ölüme doğru deparımın, ne zaman soluksuz kalarak kesileceğini bilememek... yine de koşmak...anlamsız.

Hayatım boyunca bugün yazabileceğim ''ben hakkında'' en anlamlı yazıdır bu.Geçmişime, takivimdeki bu güne, nazire yaparcasına...



Not: ''Tutunmak'' ve ''Hiçlik'' üzerinden anlatmak istediğim kavramın ne olduğu detayına girerek, zekanızı küçümsemek istemiyorum.Anlayan, anlamayana anlatsın.

10 Ekim 2010 Pazar

''10.10.10'' Yüklenen Anlam Ve Kargaşası

Bugün 10.10.10. Birçok genç ve saf, kız ya da erkek fark etmiyor, bugüne özel plan yapıyor. Düğün gününü bugüne ayarlamaya çalışanı da gördüm, bugün hoşlandığı kız ile konuşmak isteyeni de.

İnsanların akıl sağlığı zaman geçtikçe, zamanla birlikte göçüyor. Ben mi çok bilmişim ya da ben mi farklı olmaya çalışıyorum insanlardan yoksa insanlar gerçekten hem salak hem de cins mi? Düşünüyorum ve bir sonuca ulaşıyorum. Bu sonuç tüm insanların değil de, büyük çoğunluğunun salak olduğu sonucunu veriyor bana.
Ben tarihi anlamlandırmak isterim, diziliş yönünden anlamlı olan tarihi, kendi salak düşüncelerime alet etmem. Şubat ya da temmuz ne fark eder, evlendiğiniz tarih zaten sizin için özeldir. 10 bilmem kaç 10 yan yana gelince evliliğinizin uzun süreceğini mi sanıyorsunuz ya da sizin özel olduğunuzu mu düşünüyoruz? O tarihte evlenmeye çalışan siz iseniz, özel filan değilsiniz. Sıradansınız, herkes o tarihte bir şeyler yapmak istiyor çünkü. Normal insan olun önce, sonra farklılık katmak için kendinize, kendinizi kasarsınız.

Bu arada anlam yükleseniz de, anlamını yitirecektir. Bu hayatta hiçbir şey zamanın temizliğine direnemez. İki insan arasındaki bir tarihe anlam yüklendiğini farz edelim, zaman öyle bir eser ki batıdan,bu tarihin anlamı bir taraf için kesinlikle anlamını yitirir. Diğer taraf sahip çıksa bile, artık sadece kendi için anlamlıdır. Bir insanın kendi için anlamlı olan pantolonu da vardır, bilekliği de. İki kişinin yüklediği anlam ya da ikiden fazla kişinin yüklediği anlamla bir olmaz asla. Laf kalabalığı yapmanın lüzumu yok. Anlam filan yüklemeyin bir şeye, aciz hayatlarınızın acizliğini kendiniz gideremezsiniz. Yapmacık şeyler yapıldığı gibi yok olur.Biz insanlar gibi... Önemli olan tarih ya da zaman değil, birlikte yaşadığınız mutlu zamanlardır. Buna sahip çıkın. Mutluluğa sarılın. Kendinizi kandırmayın, mala da bağlamayın.

9 Ekim 2010 Cumartesi

Aşkın İkinci Yarısı

Mehmet Aslantuğ filmi ve de müsait olduğum ilk fırsatta izleyeceğim filmdir kendisi. Merak ediyorum ama bunun yanında Arzum Onan ve Mehmet Aslantuğ film çektiyse benim o filmi izlemem gerek.Sanatçı olduğunu düşünen birçok sanatçı bozuntusuna sahip olan ülkemde, birkaç değerli sanatçının arasında gördüğüm iki ''sanatçı'' filmini izlemeliyim. Zaten ülkemizde sinemaya verilen önem ortada, ben bu oyunculara saygı duyan, beğenen biri olarak izlemezsem, kim izler filmlerini? Duyduğum kadarıyla, tüm mal varlığını bu filme yatırmış Mehmet Aslantuğ. Yani izlemek farz. Arzum Onan ve Mehmet Aslantuğ umarım hayat boyu mutlu olurlar. Çok yakışıyorlar, gerçi sevgi ve aşk üzerine örnek alınması gereken iki kişi.

Film hakkında konu ve afişleri divxplanet.com kaynaklı. Aşağıdaki kısım yani benim zeki okuyucum...Daha izlemediğim için hakkında bir şeyler yazamıyorum filmin.
Ancak dediğim gibi, iyi ya da kötü o film için sinemaya giderim ben, alırım biletimi, izlerim.



Konusu

"Bir sahil kasabasında münzevi hayatı süren adam, bir sabah beklemediği bir sürprizle karşılaşır. Kapıda kendisini bekleyen sürpriz, yıllar önce terkettiği karısıdır. Adam bir alkol bağımlısıdır ve karısı onu tüm uğraşlarına rağmen bu bağımlılığından kurtaramamıştır. Baş edemekdikleri bu sorunun ardından adam altı yıl önce karısını terk etmiş ve yaşadığı sahil kasabasına taşınmıştır. Uzun yıllar sonra hayat onların yollarını bir kez daha kesiştirmiştir."

8 Ekim 2010 Cuma

Hayata Maç Molası Deutschland - Türkei


Almanya-Türkiye maçı saatler sonra Berlin'de oynanacak. Türk'üz ve Milli Takımımızın kazanmasını istiyor gönüllerimiz.Fakat kolay bir maç değil, özellikle Almanya'nın 2-3 senedir yakaladığı çıkış sonrasında... Almanların her zaman bir futbol kültürü, mantalitesi olmuştur ve bunu devam ettiriyorlar. İmrenmemek mümkün değil. Bizim durumumuz Hiddink geldikten sonra değişeceğini sanmıltım ama değişmedi bana göre bir şeyler. Kötü oynuyoruz. Almanya2nın deplasman sayılmayacağı gerçeğiyle birlikte, galibiyet ya da beraberlik ihtimali gönüllerimizde beliriyor.Aksi takdirde kazanmamız çok çok zor. Sakat oyuncuların varlığı ya da formsuz oyuncuların takımda bulunması, Sabri'nin sol geride oynaması gibi şeyler önemsiz şeyler gibi görünebilir, ancak önemli. Takımı Oğuz Çetin yapıyor gibi geliyor bana, Hiddink sadece maçlarda ekrana görünmesi tutulmul bir yedek klubesi mankeni sanki. Gökhan Zan oynarsa kendimi yakarım diyordum(gökhan zan için değmez, şaka ediyorum) ki oynamıyormuş derin bir nefes aldım, bıraktım. Stadın yarı yarıya Türk olması da bir şeyi değiştirmiyor.Almanya'da yaşayan Türkler tezahürat yapmayı filan bilmiyor ne olsa. Beşiktaş'ın her avrupa maçında meşale yakmalarından dolayı korkuyorum, bir gün ceza alcaz diye. Umarım milli maçtada buna benzer saçmalıklar yapmazlar. Türkiye diye bağırın yeter kardeşim.Hatta arada almanca bir şeyler söyleyin. Ne olsa bizim takımda da 5 tane Almanca bilen futbolcu var, Türkçe'den daha iyi almanca konuşuyorlar.Bu, övgü değil, Türkçe'lerinin kötü olmasına bir dokundurma.Türkiye'de yaşamalarına rağmen,Türkçe'si bozuk olan arkadaşlar için açıklama gereği duydum.Kötü bir durum.
Şota'nın Türkçe konuşurken laz bir çevirmenin Türkçe'yi Türkçe'ye çevirmesi geldi aklıma. Aşağıda Bakınız

türkçe den türkçe ye çeviri :) | izlesene.com


Uzatmaya gerek yok, umarım kazanır Milli takımımız ve Almanya'da yaşayan Türkler Alman komşularına karşı biraz, biraz değil çok çok göğsü kabarır ve havalarından geçilmez olur, inşallah diyoruz. Kaybedersek, üzülmezler zaten, dünya umrunda değil, onların ismail yk'sı var :)

( A= Gurbetçi(ya da Alamancı=D), B=Hans )

A-Ne koyduk ama size Hans
B-Ich verstehe nicht, dich
A-La La La La Lay Lay La La Lay Lay Lay La La Lay Lay La La Lay La La La La Lay Lay La La Lay Lay Lay Koyduk Mu ?
A-Hans? Hans? Wo bist du?


(Fotoğraf için, Kicker.de)

7 Ekim 2010 Perşembe

Platonik Aşk



Yazının yarısında okumayı bırakacaksanız okumayın!!!

Platonik aşk nedir? Nasıl bir şeydir?
Bilen var mi? Tadan var mı?
Acı mı veriyor yoksa zevk mi?
Sevgilinizle ayrılsanız ama hala ona aşık olsanız, platonik aşık mı olursunuz?
Yararı ya da zararı var mıdır?

Cevaplanması gereken birçok soru var, bu kadarla da kalmaz bu sorular. Şimdilik kalsın ama...

Platonik aşk somut olarak sahip olamasan da, hatta somut olarak dünya üzerinde var olmasa da bir şeye ya da bir kişiye karşı, sevgi,beğenme, bağlılık gibi gereksiz hislerimizi, o şeye ya da kişiye teslim etmemizdir. Fakat işin komik yanı, onun bundan haberinin olmamasıdır. Evet, biliyorum. Aptalca görünüyor.

Nasıl bir şey olduğunu yaşamayan bilmez. Ben şimdi yazınca, yaşamış kadar olursunuz yaşamaya çalışmayan yani hazırı varken.
Acı veren bir şeydir. Seversiniz, saatlerce düşünürsünüz, yemekten-içmekten kesilebilirsiniz ama o yarın ne giyeceğini düşünür ya da belki başka birini düşünür. Böyle sikici bir şeydir işte platonik aşk.

Bilen vardır mutlaka.İnsanlar hep yanlış kişilere aşık olurlar. Ulaşamazlar doğal olarak bu yanlış kişilere. Platonik aşk ve aşıklardan geçilmez olur güzel ülkem. Bilen varsa zaten tadan da vardır. Olmasa bile illaki tadacaktır.Bazı şeylerin önüne geçemeyiz.Yanlış kişiye aşık olmak mesela. Bu yanlış kişi konusuda yanlış anlaşılmasın.Doğru kişi olabilir ama doğru kişi olduğundan haberi yoksa doğru kişinin, yanlış aşk çemberi olur o.

Acı mı veriyor yoksa zevk mi veriyor sorusu da çok saçma olmuş .Sevdiğine dokunamadığın,koklayamadığın, sarılamadığın bir durumdasın. Acı verir tabiki ama eğer sen acıdan zevk alan bir mazoşistsen o zaman zevk alırsın, inanıyorum buna. İnsanlar sürekli yanlış kişilere aşık olmayı seçiyor demiştim az önce, o zaman acıdan zevk almasıda bir önerme olur.AŞk=Acı, Acı= Acıdan duyulan zevk. Kesinliği benim mantık düzlemimde. Yanlış ya da doğru olmasıda önerme olduğunu değiştirmiyor ne olsa.(Küfürlü ifade kullanasım geldi)Nihilist bir hale bürünme öncesindeyim.Düşündüğünüzü biliyorum. Kabul edin işte! Etmeseniz de sikimde değil zaten.

Sevgilinizle ayrılsanız ama hala aşık olsanız ona, platonik aşık olursunuz. Çünkü siz hala aşıksanız eğer sizi terkeden sevgiliniz olmuştur.O halde sevmeyende o.Yani siz, sizi sevmeyen birine aşıksınız ve bu sizi platonik aşık durumuna sokar. Sevgiliniz değil, eşiniz de olsa aynı şey geçerli. Sizi sevmeyen birini sevmeniz(arkadaş bile olsa), platonik seven durumuna düşürür sizi. Bindiğiniz arabanın sizi sürekli yolda bırakmasına rağmen, sizin onu satmayı düşünmeyecek kadar sevmeniz peki? Arabanın sizi sürekli yolda bırakması, sizi sevmediğini göstermez mi? Düşünün bakalım... Ya da arabanız yaşlı ise, vefa mıdır sizinki? Vefa nedir? Klişe olsa da istanbul'da bir semt midir sadece? Şu an bokunu mı çıkarıyorum? Bokunu çıkarmamı istiyor musunuz yoksa istemiyor musunuz? Yarıda bırakacaksanız okumayın demiştim, okuyorsanız yarıda bırakmıcasınız okumayı demekki. İstediğimi yazarım o vakit. (latife ediyorum canım, kestim tamam tamam)

Yararı da vardır, zararı da vardır.
Yararı duygusal anlamda kendinizi bulmanızı sağlar. Yoğun hisleri sırtlamayı öğrenirsiniz hayatta. Erkekseniz ağlamayı, dişi iseniz yine ağlamayı öğrenirsiniz. Ağlamayı öğrenmeniz yarar kısmında çünkü ağlamanız insan olduğunuzu hatırlamanızı sağlar. Günün büyük çoğunluğu insanlıktan çıktığımız için bu gereklidir. Uykusuz kalırsanız ve hayatı daha fazla yaşarsınız.İyi ya da kötü yaşamanızın önemi yoktur. Hayatınızın uyayarak harcayacağınız kısmından birazcık, azıcık, küçücük bir pay çalmış olursunuz. Maddi anlamda da yarar sağlar. Hediye almak, sürekli gezmeye filan para harcamanız gerekmez. Telefon faturanıza bakmaktan korkmazsınız. Başka yararları da vardır belki, bilmiyorum...

Zararları da azımsanamaz.Ağlarsınız ancak fazla ağlamanız sağlığınızı etkiler. Göz pınarlarınız kurur belki. (Göz yaşı konusunu götümden uyduruyorum, çaktırmayın) Erkekseniz kel olursunuz ya da saçınız beyazlar.Dişi iseniz şişmanlarsınız ya da normalden daha fazla zayıflarsınız. Dişiler her türlü zayıflamaya sevinirler gerçi.Her neyse... Erkekseniz maddi anlamda, sevgilinize harcayacağınız paradan kurtulduğunuza sevivnmeyin çünkü bunu içkiye yatıracaksınız.Meyhaneler eviniz olacak...Dişi iseniz maddi anlamda neyseniz o şekilde devam edersiniz, sizi pek etkilemez.Uykusuzluk baş ağrısına neden olur ve sizi erken yaşlandırır ya da erken öldürür. Uyku konusu ne yaman çelişki di mi? Kıskançlık krizlerine girersiniz.Sizin deli gibi aşık olduğunuz kız başkalarıyla gezer, eğlenir, sizi görmez bile, siz buna bir şey diyemezsiniz. Dokunmak, sarılmak, öpmek istersiniz ama yapamazsınız ve bu uzun süreli olursa, kanser olursunuz.

İçim sıkıldı, yeter lan! yazmıyorum daha..
Gerisini de siz tamamlayın işte, noktayı koyarsınız. Çalıştırın saksıları.

En Güzel Hikayem Ve Başlangıçlar

Bir şeye başladım.Benim için önemli bir şeye.En güzel hikayemi yazmaya...Allah utandırmasın diyorum, umarım siz de aynı dilekte bulunursunuz benim için.Daha yoğun, daha meşgul olacağım ancak elim kalem tuttuğu sürece bloga yazmaya devam edeceğim.Eyvallah...


Teoman - En Guzel Hikayem
Yükleyen sayit. - Öne çıkan müzik videolarını izleyin.

En Güzel Hikayem
Kulaklarım patlıyor sessizliğinden
Yorgunluğundan
Ölüyorum
Sinekler yapışıyor vücuduma
Gitmiyorlar
Yayılıyor kanları
Vurduğumda
Denizi araladım geçtim
Bir aşktan
Attım kum torbalarımı
Döktüm yaprakları
Ama sanki uzandın tenime
Hissettim
Terim aktı parmak aralarından
Bazen, ne yaparsan yap olmuyor bazen
Kanım hızlanıyor bazen
Damarlarımda
Kan çanakları aynada
Levham boynumda
Bir yapbozu tamamlarken
Bakıyorum
Büyük parçan eksik
Kalbin olduğu
Bazen bir vücudu sarıyorum
Banıp parmağımı
Tadına bakıp
Gözümü sevmeye karartıp
Yapamıyorum
Bazen...

Acı bir tat kalıyor
Ağzımda
Bazen yutup
Unutup
Bazen tükürüyorum
Bazen ayılıp
Uyanıp bir nefesle yanımda
Adı yok
Sırtı var bana dönük
Bükük
Soğuğa çeviriyorum suyu
Ağlıyorum
Bakıp içine
Ayılamayıp anlayamıyorum
Bazen..

Derimin altında
Başarılı ayrılık notları
Yazılmış, çöpe atılmış
İntihar mektupları
Vuruyorum sokaklara bedenimi
Hayallere
Hayatımı yine omuzlarıma
Acımı alsınlar diye sığınıp
Kurtaracak kadınlara
15 dakkamı
Bazen..

Bitti
Zor oldu ama bitti
Yapamadım benim
Başka bir kalbi
Bedenin zayıftı, kalbin güçlüydü
Belki
Haritası ama çok
Silikti
Sert bir şeydi iliklerimde
Aşk
Dayandım, ittim
Sığmadı, kanırmadı girmedi
Ama
Sıktım pis kanı
Akıttım yaramdan
İyileştirmeye yaladım
Geçmişti
Sanki
Soktum neşteri göğsüme
İnanmaya halim kalmadı
Diye
Bitti
Zor oldu ama bitti
Bazen..

Korkma
Bilirim acıyı
Tedaviyi
İmkansızlığın kekremsi tadını
Dün insanlara baktım
Kendi kirli camımdan
Terkedilmişler çoktan
Yaradan
Tarafından

Ben kesilene kadar yüzdüm ama
Görünmeyince karan
Bıraktım kendimi battım
Bir taş gibi
Yanmıştı, çizilmişti ama
Sayrettim ağlayarak
Sabredip
Çok sevdiğim bir filmi
Artık yalnız senin için
Üzülüyorum
Bitti
Zor oldu ama
Bitti

Benim de zaten hiç gücüm yok
Yüzüm yok hiç
Umudum yok
Ama bil ki
Farklı bir hayaldi
İşkenceydi bazen
Bazen çok güzeldi
Ama anlıyorum sesinden
Kurtulmuşsun
Sen
Nokta konmuş bitmiş
En güzel hikayem

6 Ekim 2010 Çarşamba

Rüya Sonrası, Gün

Aylardır uykumda bir boktan rüya görüyordum.Dün gece iki rüya gördüm. İlk gördüğüm rüya, beni uykudan uyandırabilecek kadar kötüydü. Uyanıp, ağlamak... Yetişkin bir erkeğin, rüya yüzünden ağlaması gerçekten acınası bir hal. Ne ölüm vardı rüyada ne de kan. Korkulması gereken bir şey yoktu ancak ağlamak ya da rüyadan sıçrayarak uyanmak, içimizde kalmış ve bize acı veren şeylerin bilinçaltımıza yerleşmesi ile oluyor. Her gün dayak yiyen bir çocuğun, dayak konusu geçince oturup ağlaması muhtemeldir. Benim rüyada ağlamam bu örnekle bağlanabilir. Bana acı veren bir kaç şey var bu hayatta. Bir çok şeyi boşvermiş olmama rağmen, o birkaç şeyi unutamıyorum, depoya ya da tavan arasına kaldıramıyorum içimde.
Evet, aşk ile ilgili sıkıntım var ve rüyada bu içeriği barındırıyordu içinde.
Arada bir bu tür rüyalar görmek, baş edilebilir kabuslar olur, evet. Ama haftada 3-4 gece bu tür rüyalar görmek, insanı mahvediyor. Umarım, sizler yaşamazsınız böyle geceleri. Düşmanıma bile bu konuda beddua edemem artık, çünkü öğrendim ne boktan uykular uyuduğumu.
İş rüya görmek ile de bitmiyor, sonrasında uyanıyorsunuz ve gördüğünüz rüya, tüm gününüzü yok ediyor.Hayalet gibi dolaşıyorsunuz. Aklınızdan rüyayı çıkaramıyorsunuz. O gün iyi bir şey de başınıza gelmiyor, kötü şeyler gelirse berbat olan günün nasıl bir hal alacağını siz düşünün artık.

İkinci gördüğüm rüya, akıl sağlığımı korumam için beynimin bana rüya uyarlamasıydı sanırım. Yalancı rüya işte. Hani keyifli bir rüyaydı ama bir önceki rüya sağolsun keyifli rüyanın keyfini yok etti. İkinci rüya sadece rüya olarak kaldı ben de. Dolayısıyla bugün, boktan ruh halim devam ediyor. Bu rüya sonrası halleri için bir ilaç filan olsaydı keşke diyorum bazen.
Çok yıpranıyorum ve artık bu rüyalar beni çıldırtmak üzere.En zayıf olduğum konunun, sürekli yeni yeni tasarımlar, versiyonlar halinde rüyalarıma girmesi of!

5 Ekim 2010 Salı

Çilekeş - Yok


Sözleri, ritmi, dinleyene verdiği his kısacası her anlamda çok güzel. Özellikle sözleri....
Çok severim şarkıyı.Dinlemeden geçmeyin, kızarım!

4 Ekim 2010 Pazartesi

Saygıdeğer İnsan Farid Farjad

Farid Farjad. İranlı bir üstad, sanatçı.... böyle gider bu, bu yüzden uzatmıyorum. Bizden biri gibi hissediyorum kendisini. Bizim kültürümüze yakın olmasınında mutlaka etkisi vardır bunda.Komşu ülke, aynı coğrafya, benzeyen kültür vb... 1938 doğumluymuş üstad, evli doğal olarak. Çocukları var mı yok mu ben de bilmiyorum, bunun bana bir katkısı olmayacağı için umrumda da değil. Devam edeyim, 5 albümü var bu saygıdeğer kişiliğin. Ben de bir albümü mevcut ne yazık ki. Diğer albümlerini video paylaşım sitelerinden vs. takip ediyorum ama nereye kadar kardeşim?

Dinliyor olduğum için kendimi şanslı kabul ediyorum. Çünkü hiç dinlememiş olabilirdim. Dinlemeden yaşanmaz demiyorum ama hani derler '' müzik ruhun gıdasıdır'' diye, ruhumu açlıktan öldürmek istemezdim sanırım. Kırbaçlanmış, yara bere içindeki ruhumu doyurmam, ayağa kaldırmam gerekiyor. Farid Farjad ruhumun öğle yemeği, nar ekşili çerkez tavuğu.
İnsana huzur veren keman sesinin, aynı zamanda insanı ruhsal çöküşe sürükleyebildiğini öğrendim Farid Farjad dinleyerek. Bir paylaşımımız olmuştu, video müzik bölümüne bakınız, dinlemek isterseniz.

İranlı kadınlar güzel olur. Genel anlamda böyledir, içimde ergen bir sapık yok, rahat olun. Farid Farjad'da bir o kadar çirkindir bu arada. Nerden aklıma geldi bilmiyorum ama, işte resmi

30 Eylül 2010 Perşembe

Makyaj, Maymun, Kadın

Fatih Aksoy'un kendi sözlerini yazalım öncelikle.
“Bizim kadınlarımız, gerçekten makyaj yapmasını bilmiyor. Maymun gibi sokağa çıkıyorlar. Umarım bu sayede, kendilerine yakışan makyaj seçimini gerçekleştirip, daha doğru şeyler yapabilirler” demiş.

Tülin Şahin'in sözleriyle devam edelim.
''Umarım, kadınlarımız bu DVD’de kendilerine uygun olan şeyleri bulabilirler. Ben bundan eminim” - “Orijinal projeler üretip hayata geçirmeyi seviyorum” demiş.

Habere rastladığım yer için tıklayınız, tıklamak isterseniz eğer

Amaçlarının ne olduğunu anlamak benim için biraz güç.Özellikle Fatih Aksoy'un. Haberi okuduğum zaman aklıma gelen ilk soru şu oldu: '' Be adam/be kadın, madem maymun gibi sokağa çıktığını söylüyorsunuz kadınlarımızın, ki hedef kitleniz onlar, bu dvd yi kime, nasıl satmayı düşünüyorsunuz?''
''Maymun gibi'' denilen kadın eğer bu dvd yi satın alırsa, maymun gibi sokağa çıktığını kabul etmiş olmaz mı? Hani bunu düşünemeyecek kadınlar vardır şüphesiz ama hepside öyle değil ya kardeşim. ''Sizin pazarlama stratejinizi sikeyim'' diyebilirim ama demiyorum, alan kadınların aklındanda şüphe ederim bu saatten sonra.
Ve Fatih Aksoy'un eşi, sevgilisi filan mı yok mu merak ediyorum. Varsa, ki vardır, anasından bu dvd yle doğmuştu zaten! di mi? Bir zamanlar maymun gibi sokağa çıkmış birisiyle mutluluklar sana Fatih Aksoy... Belki hala öyledir, çünkü bir zamanlar en çok hikayelere, masallara yakışıyor..

Tulin şahin zaten.... neyse bir şey demeyim dava filan ederler, belli mi olur?
Ben Tülin Şahin'in orijinal projeleri hakkında hiç fikir sahibi değilim.Bu, benim cahilliğimden dolayı da değil, böyle proje üretip, ürettiğinle de övünen birisinin hafızamda projelerinin ne gereği var. Hemen unutmak gerek. Beynimin delete tuşunu, en çok bu gibi konularda seviyorum.
Manken, oyuncu, proje üreten ve satan ''projeci'' (:=)) bizim mankenlerimiz çok yetenekli.Ellerinden falan filan her iş geliyor.
Tulin Şahin'e başarılar diliyorum. Orijinal projelerine devam etsin, halkın ihtiyacı var zaten!
Fatih Aksoy sana bir şey demiyorum ve kadınlara havale ediyorum. (Kahkaha)

29 Eylül 2010 Çarşamba

Aşkın Şehre İzdüşümü

''Nerede yaşamak istersiniz?'' diye bir soru sorulsa size, ne derdiniz merak ediyorum. Tahminlerim var. Paris,New York, San Fransisco,ispanya'dan bir ya da birkaç şehir... gibi.
Oysaki bu şehirler bizler için özentiden başka bir şey değildir. İzlediğimiz dizilerden,filmlerden ya da okuduğumuz bir kitaptan aşık oluruz bu şehirlere. Yaşamaya başladığınızda anlarsınız, sizin şehriniz olmadığını. Memlekete dönüşlerde bu deneme/yanılma yönteminin bir versiyonudur.
Para kazanmak için yaşarsınız sevmediğiniz bir şehirde, okulunuz gereği yaşarsınız sevmediğiniz bir şehirde... Bu, sevmediğiniz şehirleri bir süre sonra sevebilirsiniz, yaşamaya devam edebilirsiniz ya da çok alışırsınız, alışkanlığınız gereği yaşarsınız. Hayat bizi istemediğimiz şeylere zorlayabilir, itebilir, sevmek zorunda bırakabilir. ''Nasıl sevmek zorunda bırakabilir?'' diye düşünenler varsa içimizde hemen bir örnek verelim. Aşık olmadan, görücü usulüyle evlenmiş birinin bir süre sonra eşine aşık olması, örnek olabilir zorunda kalmaya.
Bizler yaşadığımız her şehirde, -sevelim ya da sevmeyelim- mutluluğu aramak zorundayız. Mutluluğu hiçbir zaman bulamayabiliriz, ki bulamayan çoktur. Devam etmelisiniz, ısrar etmelisiniz. Çünkü sizin seçiminiz değildir sevmediğiniz bir şehirde yaşamak. Hayatın size sunduğu, seçme sansınızın olmadığı tek seçenektir ''o şehirde yaşamak''. Ölmek gibi bir ihtimaliniz daha var, fakat bu yapacağınız en büyük hata olur. Reenkarnasyona inanmıyorsanız eğer, bir daha gelmeyeceğiniz bir dünyayı bu kadar kolay bırakıp gitmek, ve böyle bir nedenden dolayı... Acınası bir hikayenin, önemli karakteri olmanızdan başka bir şeye yaramaz. (''İntihar etmek'' üzerine bir şeyler bilirim) Sevmediği bir şehirde yaşadığı için kimse ölüme yürümez diyenler olabilir, ancak ''kıçından düşündüklerini'' gözlerinin içine bakarak söyleyebilirim onlara.Sevmediğiniz bir şehirde yaşıyorsanız, içtiğiniz suyu, soluduğunuz havayı, yürüdüğünüz yolları da sevmezsiniz. Sevmediğiniz şehirde yaşamanızı sağlayacak, sevdirecek tek şey ''aşk''. Yoksa eğer o şehirde ''aşk'' kendinize alt başlıklar oluşturmalısınız. Mücadele ederek şehirden ayrılmak ya da boyun eğmek ve sevmeye çalışmak gibi...
Mutsuzluğunuzu kabullenip mücadeleye farklı bir boyut katabilirsiniz.Sinsice bir yaklaşım olabilir, ancak kısa hayatınızda kendiniz için birkaç sinsilik yapmak, vicdanınızın umurunda olmaz.
Aşıksanız ''Bize her yer Trabzon'' diyeceğiniz doğrudur.

Peki bir şehri özenti olmak dışında nasıl sever insan? Bu konuda bir şeyler yazmalı, ceryan olmasın.
Önce o şehre gitmeniz gerek.Gitmeden fotografa bakarak burada yaşamalıyım ben demeniz olmaz. Gidersiniz, ne için gittiğiniz önemli değildir. Kendinizi huzurlu hissedersiniz. O dem, o şehri seviyorsunuz. O şehirden ayrıldıktan sonra özleyeceksiniz ya da tekrar gitme isteği duyacaksınız. Uyuşturucu madde etkisi yaratacak siz de. Aşık olmak gibir şey bu da. Umarım sevdiğiniz şehirden birine aşık olursunuz, sevginize sevgi katarsınız, anlama yine yeniden anlam yüklersiniz.

İstanbul herkesin aşkı.Sahiplenmeyin lütfen!


28 Eylül 2010 Salı

Bir Ayrılış Hikayesi

Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
-Seni seviyorum,
ama nasıl,
kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
-Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
Ve ben artık
biliyorum:
Toprağın -
yüzü güneşli bir ana gibi -
en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olan parmaklarına
başımı kurtarmam kabil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak..
Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
Kadın sustu.
SARILDILAR
Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...
AYRILDILAR...

Nazım Hikmet Ran